Tarık Tarcan da 90’lı yıllarda tanınmaya başladı. Ünlü oyuncu Vakko’nun en iyi mankeni seçtiği bir yarışmada 500 kişi arasında birinci oldu ve renkli ışıklı dünyaya ilk adımını attı. Tarcan, o günleri şöyle anlatıyor: “Farklı bir dünyanın içine girmiştim. Oysa spor akademisi okumak gibi hayallerim vardı. Ardından İspanya’da yaşadım, Paris’te mankenlik yaptım, Rusya’da film çektim, Japonya’da mankenlik deneyimim oldu ve geri geldim. Çarkıfelek, TV dizileri ve sinema... Ama hiçbir zaman ünlü olmaya pek uyum sağlayamadım.”>>>>>>haber devamı
Tarcan, mesleğinin zirvesindeyken bir anda her şeyi bırakıp 30 yıl önce Antalya’ya yerleşti. Tarcan, “Çok sevemedim o hayatı. 32 yaşımdaydım Antalya’ya yerleştiğimde. Hayatı mutlu tüketmek istedim. Hayata bakış açım basit ve minimalistti. O yüzden de Antalya’ya kaçtım” diyor.
“Mesleğinize erken ara verdiğiniz için pişmanlık yaşıyor musunuz” sorusuna ise ünlü oyuncu şöyle yanıt veriyor:“Dönem dönem oluyor. Öyle insanlar görüyorum ki hiç hak etmedikleri halde öyle yerlerdeler ki... ‘Biz bu kadar zorluk çektik, süründük, çok para da kazanmadık. Neden bunlar’ diye düşünüyorum. Bu sistemin içinde hırsın varsa kalırsın. Benim gibi fazla onurlu ve gururluysan iş kaybetmen kesin. Piyasaya dönmek istesem İstanbul’da çok ünlü bir hanımla aşk yaşar ve sistemin içine yeniden girerdim. Ama ahlak önemliydi benim için.”
Şu an 62 yaşında olan oyuncu, kışları Antalya’da yazları ise Marmaris, Bozburun’da yaşıyor. Ünlü oyuncu, 12 yıl önce yelkeniyle seyahat ederken Bozburun’u keşfettiğini söylüyor: “30 yıldır Antalya’da oturuyorum ve oranın sıcaklarından kaçıyorum. 5 ay Bozburun’daki evimde, 7 ay Antalya’dayım. Senelerce ufak bir dairede kirada oturdum. O sırada düşündüm ‘Bozburun’da yaşanır mı yaşanmaz mı’ diye. Sonra bir yer satın alıp ev yaptırdım.”
Tarcan’a bir gününün nasıl geçtiğini soruyorum, cevabı ise sandığımdan çok daha sakin: “Sabah uyanır kahvaltı yapar ve ekonomi haberlerini izlerim. Öğlen 11 gibi köy kahvesine giderim. Her gün bir sabah bir de akşam olmak üzere Türk kahvesi içerim. 8 metrelik küçük bir yelkenlim var, denize çıkarım. Ardından evle uğraşırım. Akşam da kahveye son kez uğrar ve oradan eve geçer yıldızları izlerim.”
Tarık Tarcan, kendisinde dürüstlük hastalığı olduğunu ve her yaptığı işte buna özen gösterdiğini belirtiyor: “Spor ve aile terbiyesi, düzgün bir hayat yaşattı bana. Yeşilçam’a üç kere gitmişimdir. Az ve öz iş yaptım. Hırsım yoktu. Şöhret olmak gibi bir derdim de... Bunları fark edince silik bir hayat yaşamayı tercih ettim. Bu işleri yapmak için çok hırslı olmak lazım. Hırsın içinde de kompleksler vardır. Öyle değilsen gelip geçicisindir. Ben oyuncuyum, 80’e yakın yapımda yer aldım ve hep başrol oynadım.
Ama bu yaşımdan sonra da başrol oyuncusu olamam. Biz Tuncel Kurtiz gibi karakter oyuncuları sınıfına girdik. Yapımcılar da hâlâ başrol beklediğimi sanıyor. O yüzden de arada bir arıyor, rol teklif etmiyorlar. İstanbul’dan uzak olunca da işin sisteminden uzak oluyorsun. Aslında sanıldığı gibi ben bu mesleği bırakmadım, azalttım.”
Oyuncu, eski arkadaşlarından Atilla Saral, Tolga Savacı, Faruk Peker’le arada telefonla görüştüğünü söylüyor: “Farklı farklı yaşamlarımız var artık. Şimdi de çok yetenekli oyuncular var. Hayranlıkla izlediğim Kıvanç Tatlıtuğ ve Kenan İmirzalıoğlu gibi... Biz, onların abileri ve babalarını oynayacak insanız. Yapımcılar da mesela bölüm başı 25 bin TL bana vereceğine o parayla birkaç genci dizisinde oynatıyor. Bu da tercih... Bizim yaşımızda olup çok değerli oyuncular da var. Biz oyuncuyuz. 80 yaşında bir dedeyi de oynamak durumundayım. Oyuncunun yaşı olmaz sadece dönemsel sıfatları olur. Her yaşta tecrübeli oyuncuya ihtiyaç vardır.”